Kullanıcı deneyimi alanına Türkçe nitelikli katkı sağlamak için düzenli yazılarla zengin bir blog içeriği sunmak istiyoruz.
Ama yine bu süreç içinde gördük ki ülkemizdeki dijital içeriğin yaklaşık %90’ı erişilebilir değil. İlgi ve istek eksikliğinden çok bilgi yetersizliğinden kaynaklandığını düşündüğüm bu durum, birçok geliştiricinin zaman baskısıyla baş etmeye çalıştığı bir ortamda “kaçınılmaz” olarak göz ardı ediliyordu. Neyse ki geçtiğimiz birkaç yılda özellikle teknoloji ve hizmet geliştiren kurumlarda konuya yönelik duyarlılığın arttığını belirtmeliyim. Eğitimler, araştırmalar ve yeniden geliştirmelerle mevcut içeriklerini ve yeni hizmetlerini herkes için kullanılabilir hale getirmeye yönelik önemli bir çaba var.
Yazının ilerleyen bölümlerinde de göreceğiniz üzere bu çalışmalar sadece engelli kullanıcılara değil tüm kullanıcı kitlesine yönelik kolaylıklar sağlamakta. Sözü fazla uzatmadan sormaya çekindiğiniz soruların cevaplarını vermeye çalışayım.
1- Nedir Bu “Evrensel Kullanılabilirlik” ve “Erişilebilirlik”?
En geniş tanımıyla evrensel kullanılabilirlik; sosyal sınıfı, cinsiyeti, etnik kökeni, yaşı, geçmişi veya fiziksel engellerinden bağımsız olarak herkesin bilgisayar olanaklarından eşit şekilde faydalanma hakkına sahip olmasıdır (Shneiderman, 2000). Temel insan haklarından bağımsız değerlendirilemeyecek bir kavram olarak karşımıza çıkan bu yaklaşım, birçok ülkede yasal güvence altına alınmış durumda. Ülkemizde doğrudan bu konuyla ilgili olmasa da erişilebilirlik kapsamında yasal düzenleme çalışmalarının yürütüldüğünü biliyoruz. Dünyada kamu hizmetlerinden başlayarak yaygınlaşan bir olgu olmasına rağmen ülkemizde özel sektörün konuya daha ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 20 Temmuz 2013 tarihli “Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği” oluşturması da konuyla ilgili farkındalığın artmasına yardımcı olacaktır diye umuyorum. Yönetmelik, kentsel mekandan, mimariye; oradan telekomünikasyona ve bilgi ve iletişim teknolojilerine kadar birçok alanı kapsasa da şimdilik somut etkilerini kaldırımlardaki kabartmalarda ve binalardaki engelli rampalarında görüyoruz.
Yukarıda sıralanan “dezavantajlı” grupların ne gibi problemler yaşayabileceğini birçoğunuzun tahmin edemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü bizler, mevcut sistemleri “bir şekilde” kullanabiliyoruz. Ancak çalışmalar gösteriyor ki kullanıcı çeşitliliğine bağlı olarak mevcut içeriğin kullanıcı deneyimi bağlamında yeniden ele alınması gerekiyor. Çünkü beklentileri ve yetkinliği farklı seviyelerde olan kullanıcıların tamamından sisteminizi tek bir şekilde kullanmalarını beklediğinizde kullanıcıların “başarılı olamadıklarını” göreceksiniz. Burada önemle belirtmem gerekir ki “başarılı olamayan” kullanıcı değil sizin geliştirdiğiniz sistemlerdir. Kullanıcının ihtiyaç ve becerilerine göre tasarlanmamışlardır çünkü. Bu kullanıcı gruplarını tek tek ele almak konuyu anlamaya yardımcı olacaktır;
Yaşlılar
Örneğin görme yetisini yitirmeye başlayan yaşlı kullanıcılar için daha büyük ve okunabilir yazı seçeneği sunmadığınızda belirli bir grubu potansiyel kullanıcılarınız olmaktan çıkarmış olursunuz. Hazır reçeteler vermekten pek hoşlanmasam da burada bir kaç tüyo vermekte sakınca yok. Yaşlılarla yapılan araştırmalar gösteriyor ki sizin sisteminiz ya da sunduğunuz içerikten bağımsız olarak, bu grup, gerçek dünya deneyimini ya da daha önceden kullandıkları bir web sitesindeki deneyimini –tamamen sizinkinden farklı olsa da– ilk kez karşılaştıkları bir siteden de bekliyorlar. Ayrıca zamana dayalı bir sisteminiz varsa bu grubun etkileşim için daha fazla vakte ihtiyaç duyduğunu unutmayın. Menüleri basit tutmak, alt menü sayısını ve derinliğini azaltmak da yaşlı kullanıcılara yardımcı olacaktır.
Çocuklar
Çocuklar için yapılan geliştirmelerde kullanılacak renkler ve tıklanabilir hedef büyüklüklerine dikkat etmekte fayda var. Çünkü belirli bir grup çocuk henüz okumayı bilmiyor. Unutmayın ki çocuklar öğrenme ve adaptasyon konusunda biz yetişkinlerden daha başarılılar. Ancak yine unutmayın ki teknoloji ve internet kullanma becerisi yetişkinlerdeki kadar gelişmiş değil. Üstelik de 12 yaş altı çocukların çoğunun, ebeveynlerinin eski bilgisayarlarını kullanarak teknolojiyle tanıştığını unutmamak gerek. Okulda kullandıkları bilgisayarlar da genelde son teknoloji ürünü değiller. Bu çocukların çoğu interneti ancak kullandığında anlayabiliyor ve içeriğin yüklenmesi konusunda da sizin kadar sabırlı değiller. Sekiz yaş altı çocukların %17’sinin her gün mobil cihaz kullandığı öngörülmekte.
Çocuklar ve engelliler için mobil cihazların önemli bir öğrenme aracı olabileceğini gösteren çalışmalar da var. Hatta üç yaşındaki çocuklar için geliştirilmiş ve onlara kodlamayı öğretmeyi amaçlayan “Robot Turtles” oyunu neden çocukların ayrı bir grup olarak ele alınması gerektiğini bir kez daha kanıtlıyor. Çocukların yetişkinleri yönlendirmek için kullanacakları kartlarla baştan sona bir sistemi kurgulamayı deneyimlemelerine olanak sağlanıyor. Yani bu uygulama da bir kez daha gösteriyor ki çocuklara yönelik projeler yaparken onları “küçük aptal yetişkinler” olarak görmemek gerek. Çocuklarla yapılacak çalışmalarda dikkat edilmesi gereken bir başka unsur da yaş aralığı. Gerek zihinsel ve duygusal gerekse fiziksel gelişimlerinin farklılığı nedeniyle çocukların ilgi ve becerileri hızla değişmekte. Bu nedenle yaş gruplarını birleştirmek yerine bir pedagogdan görüş alarak mümkün olan en dar grupları tanımlamakta fayda var.
Farklı Kültürler
Farklı kültürler için tasarım yapmak her zaman heyecan verici olmuştur. Yaptığınız projenin dünyanın farklı yerlerinde, hiç beklemediğiniz insanlar tarafından kullanılıyor olması kimi heyecanlandırmaz ki. Ama sakin olun çünkü durum sizin düşündüğünüzden biraz daha karışık.
Dünyada birçok konuda bir standartlaşmaya gidilmiş olsa da ne mutlu ki hala farklı diller, alfabeler ve yazım yönleri görebiliyoruz. Yeryüzünde 3200 civarında farklı dil konuşuluyor. Oysa internet içeriğine hakim üç dil var: İngilizce, İspanyolca ve Çince. Dilde bir ortaklaşmaya gidilse bile halen ölçü ve ağırlık birimleri, para birimleri, takvim gibi teknik bazı konularda farklı kullanımlar mevcut.
Kültürel farklar bunlarla sınırlı değil elbette. Renk kullanımından, seçilecek editoryal tona, bilgi mimarisinden, metafor kullanımına kadar pek çok alanda kültürlerin algılama ve etkileşimleri birbirinden farklı. İçinde bulundukları çevre, aldıkları eğitim, toplumsal ve politik yapı kadar gelenekler ve zaman da bu farklılaşmayı desteklemekte. Aynı toplum içinde dahi farklı yaşam tarzları olan küçük gruplar bulunabilir ve eğer bu gruplar için bir proje geliştirilecekse mutlaka grup elemanları ile birlikte çalışılmalı. Buna iyi bir örnek Türkiye’deki köylere ait web siteleri. Hemen hepsinde köydeki adetler anlatılmakla birlikte, bir kaçında üyelik doğrulaması için sadece o köylülerin anlayacağı şivedeki bir kelimenin çevirisi sorulmakta.
Birden çok kültüre hitap edecekseniz kültürlerarası kullanılabilirlik ve yerelleştirme konularında uzman bir ekiple çalışmanızı tavsiye ederim. Hızlı bir taramayla göreceksiniz ki global firmalar bunu iyi öğrendiler. Çünkü internet tarihinin çöplüğü, kültürel farklılıkları dikkate almayan projelerle dolu.
Farklı Cinsiyetler
Sadece dijital ürün ve hizmetler değil etrafımızı kuşatan tüm toplumsal yaşam ne yazık ki temelde erkek egemen bir kurguda oluşturulmuş. Toplam nüfus dağılımı kadın ve erkekler açısından dengeli görünse de içerik ve tasarım genelde erkekler düşünülerek oluşturulmakta. Çocuklar arasında yapılan araştırmalarda da bilgisayar bir erkek oyuncağı olarak tanımlanmakta. Buna ek olarak kadınların teknolojiye erişim olanaklarının erkeklere göre daha düşük olduğu bilinmekte. Oysa kadınların ve farklı cinsel kimliklerin ihtiyaçları, beklentileri, algılamaları ve etkileşim düzeyleri araştırıldığında aslında mevcut sistemleri çok da tatmin edici bulmadıkları görülmekte.
Gerek sunulan içerik gerekse içerik oluşturma aşamalarında farklı cinsiyetlerin kendini ifade etme ve gerçek dünyada olduğu gibi çevrimiçi ortamlarda da kendi kimlikleri ile var olabilme özgürlüğü desteklenmeli. Buna en yeni ve en iyi örneklerden birisi Facebook’un kullanıcı profili bilgilerindeki “cinsiyet” tercihlerinde görülebilir. Facebook, LGBT hakları savunucularıyla yaptığı çalışma sonucunda detaylı olarak cinsel kimliklerin seçilebileceği olanaklar geliştirmiş.
Engelliler
Engelliler yukarıda sayılan grupların arasında kullanıcı deneyimi bağlamında pozitif ayrımcılıkla korunan ve bu anlamda diğerlerine kıyasla şanslı bir grup. Uzun yıllardır “erişilebilirlik” başlığı altında yapılan araştırmalarla engelli kullanıcılar için kullanılabilir etkileşimli platformlar geliştirilmeye çalışılıyor. Haklarında en çok araştırma ve geliştirme yapılmış grup olmalarına rağmen engelli kullanıcılar ülkemizde en çok göz ardı edilen grupların başında gelmekte. Ülkemizde nüfusun %10-%12’si engelli. Son araştırmalar dünyada 1,3 milyarlık bir nüfusa tekabül ettiklerini göstermekte ki bu da Çin’in nüfusuna eşit. Aile ve arkadaşlarını ya da bakımlarından sorumlu insanları da eklediğinizde 2,2 milyar kişi yapıyor. İşte bu büyüklük engellilerle ilgili çalışmaları sadece sosyal bir hizmet olmaktan çıkarıp bir pazar haline de dönüştürüyor. Bu kitlenin yıllık 8 trilyon dolarlık bir bütçesi olduğu öngörülüyor. Üstelik bu kitle kendilerine sunulan hizmetler kısıtlı olduğu için sadık kullanıcı olma potansiyeli yüksek bir grup. Engelliler için yapılacak iyileştirmeler düşük bir bütçeyle hızla mevcut sistemlere uygulanabilmekte. Fakat her engelli grubunun kendine özel ihtiyaçları var.
Görme Engelliler: Bu grubu kendi içinde üç alt gruba ayırmak mümkün; körlük, kısmi görüş ve renk körlüğü.
İşitme Engelliler: Bu grubu da kendi içinde iki alt kategoride incelemekteyiz; sağırlık ve kısmi işitme.
Fiziksel Engelliler: Bu engeller, kas kontrolünün zayıflaması veya sınırlanması, duyuların zayıflaması, eklem problemleri veya eksik uzuvları içerebilir. Dolayısıyla hazırlanan dijital içerik iyi tasarlanmadığında bu tür kullanıcılar için kullanılamaz hale gelebilir. Farklı uzuvların kullanılamamasından kaynaklanan engelleri nedeniyle bu gruptaki tüm alt kullanıcı grupları için farklı yaklaşımlar ve araçlar geliştirilmekte. Bu araçlar aracılığıyla yapılan işlemler daha uzun sürmekte ve form doldurmak gibi çok standart eylemlerde bile daha dikkatli olmaları gerekmekte.
Konuşma Engelliler: Ses tanıma yazılımına bağlı olarak dolaşıma olanak sağlayan ortamlarda, özellikle konuşma özürlüler için klavye aracılığıyla metin girişi gibi alternatif girdi araçları desteklenmeli.
Bilişsel Engelliler: Fiziksel engellilerle kıyaslandığında bu grup için “görünmez engelliler” tabiri kullanılmakta çünkü fiziksel engellilerin durumları diğer kişiler tarafından rahatlıkla algılanırken bu grubu anlamak ve tanımlamak daha zor. Birçok değerlendirmede öğrenim zorlukları ve davranış bozuklukları da bu kategori altında değerlendirilmektedir.
Kombi Engelliler: Ne yazık ki bu grupta yer alan kişilerde birden fazla engel bulunmaktadır. Bu gruptaki kullanıcıların içeriğe erişimi ciddi sorun olduğundan ekstra gereksinimleri ortaya çıkmakta. Örneğin hem kör, hem sağır olan bir kullanıcı için yeni bir destek teknolojisine ihtiyaç duyulmakta. Ne mutlu ki bu tür araçlar ve uygulamalar mevcut. İşte tam da bu nedenle dijital ortamların bu teknolojiler aracılığıyla kullanılabilecek şekilde tasarlanması gerekmekte.
Bu noktada, aklınıza başka soruların da geldiğini tahmin ediyorum. O soruların cevabını da yazı dizisinin devamında vereyim.
Özgürol Öztürk